Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 003185800225

hesapta olmadı ama yaptık bi kere

Herkese Merhaba Hemen hikayeye geçiyorum.O gün öğle paydosu için yemekhaneye çıktığımda, “Telefonun var!” dediler; Gidip açtım, bakıcı kadın «çocuğumun rahatsızlandığını» haber veriyordu. Hemen izin alıp gitmem gerekiyordu. Yemek yemeyi beklemeden aşağı indim. Çalıştığım şirketin müdürü yerinde değildi, izin almak için yardımcısının odasına yöneldim; bir an boş bulunup kapıyı çalmadan içeri girdim.Beni karşısında görünce, kapıyı çalmadan girdiğim için kızacağını düşündümse de, nedense, sanki başka birinin görmesini istemediği bir şey yapıyormuş da bana yakalanmış gibi telaşlandı, yüzü kızardı. Onca telaşımın arasında yine de bu durum kafama takılmıştı. Çok fazla üstünde durmadım, aceleyle durumu anlatıp, «Hemen gitmem gerektiğini» söyledim, izin alıp çıktım.İşyerimizde yaklaşık yirmi kişi çalışıyordu ve biz yalnızca üç bayandık. İşimiz çok yoğun olmadığı için bol bol boş zamanımız olurdu ve genellikle birkaç kişi bir odada toplanıp gevezelik eder, dedikodu yapardık. Bu durum tüm çalışanlar için geçerliydi. Hatta, zaman zaman müdürümüz bile bizim gevezeliklerimize katılırdı. Aramızda farklı olan yalnızca Turguttu. Turgut müdürden sonra ikinci derecede yetkili amirimizdi. O, işi olsa da, olmasa da odasından pek çıkmaz, bizim toplantılarımıza katılmazdı. Kitap okur, bir şeyler yazar, tanıdıklarıyla uzun telefon görüşmeleri yapardı. En çok da bilgisayar başında zaman geçirirdi.O herkes için bilinmeyenlerle dolu bir yabancıydı. Tüm personel ondan çekinir, yanına yaklaşamazdı. Bu korkudan çok sevgiye dayalı bir saygıydı; çünkü, o gerçekten iyi bir yöneticiydi. Kendisiyle samimi olmayı başaramasak da saygımız sonsuzdu. Hatta, çoğu zaman ona imrenir; hepimizin, günlerimizi boş boş, zevzeklik ederek geçirdiğimizi, onunsa yararlı işlerle meşgul olarak zamanını değerlendirdiğini itiraf ederdik.Birlikte çalıştığımız yaklaşık 7 yılın ilk 6 yılında onunla özel olarak hiçbir konuyu konuşmamıştık.
Bir gün, bir iş görüşmesi için odasında bulunduğum sırada, daha önce hiç yapmadığı bir şey yaptı ve nasıl olduysa bana kendi özel hayatıyla ilişkili bazı şeylerden söz etti. Ben de bunu fırsat bilerek onu konuşturmaya çalıştım. O bizim gözümüzde her şeyi yolunda giden, mükemmel bir yaşam biçimi olan, her yönüyle dört dörtlük biriydi. O gün anladığım kadarıyla gerçek bizim bildiğimiz gibi değildi. O görüntünün altında gizli bir gerçek vardı. Sonuçta o da hepimiz gibi bir insandı ve onun da herkes gibi sorunları vardı. İşyerindeki herkes birbirinin sorunlarını bilir, kimse sorunlarını gizleyip saklamazdı, farklı olan onun, bu anlamda kimseyle konuşmamasıydı.Sonraki günler onun odasına daha sık gitmeye, onun yanında daha uzun sürelerle kalmaya başladım. Hatta bu durum diğer arkadaşların bile dikkatini çekmeye başlamıştı; Turgut hakkında öğrendiklerimi kendilerine anlatacağım günü bekliyorlardı.Kendi insan ilişkilerinden memnun değildi. Evliliğiyle, eşiyle ilgili sorunları vardı. Onu rahatsız, huzursuz eden pek çok şey vardı; hatta, geçmişte yaşadığı, ancak hâlâ etkisinden kurtulamadığı bir olayın izleri her halinden belli oluyordu.Kısa zamanda onu konuşturmayı başarmıştım. Bana kendisiyle ilgili her şeyi, hatta eşinin bile bilmediği bir çok şeyi anlattı.Konuşmalarımız sırasında, onun kendine özgü her şeyi rahatça anlatabilmesi için gerekli yakınlık ortamını sağlamak amacıyla ben de kendi sorunlarımı anlatıyordum. İşin gerçeği, benim de çevremdeki diğer arkadaşlara anlatmaya çekindiğim sorunlarım vardı. Eşimle ilişkimiz giderek bozuluyordu. Zaman zaman beni dövmeye bile başlamıştı. Hiç beklemediğim bir anda, hiç beklemediğim bir şekilde Turgutla sırdaş olmuştuk. Başkalarına açıklayamadığım sırlarımı ona açıklayabiliyordum. Kocamın beni dövdüğü bir akşamın ertesi günü, gözyaşlarına boğularak, hıçkırıklar içinde olanları Turguta anlatmıştım. Beni teselli edip sakinleştirmek için çok uğraşmıştı. Onunla konuşmalarımız sırasında hiçbir zaman onu bir erkek, kendimi de bir kadın olarak düşünmemiştim. Yaklaşık bir yıldır gelişen ilişkimiz çerçevesinde o benim için her şeyden önce bir «insan»dı ve çok iyi bir dosttu. Onun da bana aynı gözle baktığına inanıyordum.O gün kapıyı çalmadan odasına girdiğimde niçin telaşlanıp utandığı kafama takılmıştı.
– “Bunu mutlaka öğrenmeliyim!” dedim kendi kendime.
Ben içeri girdiğimde kapıya arkası dönük, bilgisayarın başında bir şey yapıyordu ve kapının açıldığını hissettiği anda aceleyle bilgisayarın ekranındaki görüntüyü değiştirmişti. Onu telaşlandıran şey,her ne ise mutlaka bilgisayarın ekranındaydı.Genellikle öğle yemeği yemezdi. Öğle paydosunda «odasına kimsenin girmeyeceğini» düşünerek bilgisayar ekranında porno film mi seyrediyordu yoksa? Bir kez daha;
– “Bunu mutlaka öğrenmeliyim!” dedim kendi kendime. Benimki, yalnızca bir merak olmanın ötesinde, daha çok bir «hınzırlık»tı.
Birkaç gün sonra öğleyin, önceden planladığım gibi yemeğe çıkmadım. Herkesin yemekhaneye çıktığından emin olunca koridoru sessizce geçip kapısının önüne geldim, içeriden hafif bir müzik sesi geliyordu. Nedense çok heyecanlıydım, ellerim titriyordu, avuçlarım terlemişti. Bir an cesaretim kırıldı, geri dönmek istedim. Ama yeniden cesaretimi toplayıp kapıyı açtım; girer girmez de dikkatlice kapadım. Doğruca ilerleyip, bilgisayarın ekranına baktım. Tam tahmin ettiğim gibiydi; gizlemeye çalıştığı şey bilgisayar ekranındaydı. Üst üste birkaç pencere açmıştı ve ben içeri girdiğimde bunları kapatmasına fırsat bulamamış, «suçüstü» yakalanmıştı. Yüzü kıpkırmızıydı, iri iri açılmış gözlerle bana bakıyordu. Hiçbir şey söylemeden, yüzümde hınzır bir gülümsemeyle oturduğu yere doğru yaklaştım, uzanıp bilgisayarın faresini elime aldım ve son bir çabayla, bilgisayar ekranında simge durumuna küçülttüğü pencereleri açmaya başladım. Birincisini açtım, bir sevişme sahnesini gösteren, müthiş etkileyici bir resim geldi ekrana. Oturduğu yerden kıpırdamadan beni izliyordu, kaskatı kesilmişti. Derin derin nefes alışını hissediyordum. Hatta birbirimize öyle yakındık ki, nefesini yüzümde hissedebiliyordum. Sırayla diğer pencereleri açmaya başladım; aynı türden resimler vardı ve hepsi de birbirinden etkileyiciydi. Bir an gözüme bir şey takıldı; cinsel organı, pantolonundan dışarı çıkacak derecede dikleşmişti ve o «bu durumu fark etmeyeyim diye» ıkınıp sıkınıyordu. Daha sonra olanların hiçbiri, ama hiçbiri, kesinlikle önceden düşünmediğim, tahmin etmediğim, olasılık tanımadığım şeylerdi. Birden, sanki bir büyünün etkisi altına girmiş gibiydim ve sanki birinin bana verdiği bir emri uyguluyordum. İradem yok olmuştu. Bilgisayara doğru eğildim; vücutlarımız birbirine temas etti, bir anda her yanımı bir elektrik akımı kaplar gibi oldu. Ekranındaki pencereleri kapattım, müziğin sesini iyice kıstım. Kulağına eğilip;
– “Kapının anahtarını ver!” dedim, «Verir misin?» demedim!
Hiç itiraz etmeden, ceketinin cebinden bir grup anahtar çıkardı, içlerinden birini tutup, diğerlerini aşağı sarkıttıktan sonra bana uzattı. Onun da benden farkı yoktu; o da büyülenmiş gibiydi, beti benzi atmıştı. İki adımda kapıya ulaştım, ses çıkarmamak için dikkatlice kapıyı kilitledim ve çarçabuk yanına döndüm. Ellerinden tutup, oturduğu yerden kaldırdım. Masanın karşı tarafına geçtik. Ayakta karşılıklı durduk; bir anda ona sarıldım ve öpmeye başladım. Vücutlarımız birbirine yaklaştığında, dimdik duran cinsel organının karnıma değmesiyle birlikte aklım başımdan gitti. Eşimle de aynı şeyler defalarca olmuştu, ama hiçbiri bu kadar etkileyici değildi. Birbirimize sarılmış, delicesine öpüşüyorduk. İnlemelerimiz dışarıdan duyulacak diye korktuğumuzdan, nefes almaya bile çekiniyorduk.Daha fazla dayanamadım, elim pantolonunun fermuarına gitti, fermuarı indirdim. Birkaç başarısız denemeden sonra elimi içeri sokmayı başardım. cinsel organını avucuma aldım. Ateş gibi yanıyordu ve başı ıpıslaktı. Ayakta duracak halim kalmamıştı, koltuğun üzerine çöktüm. O dimdik nesnesini dışarı çıkardım ve öpmeye başladım. Öyle dikleşmiş ve öyle sertti ki, onu zaptetmekte güçlük çekiyordum. Pantolonunun kemerini ve düğmesini çözdü, ben de pantolon ve külotunu aşağıya doğru sıyırdım. Yeniden o sert cismi elime aldım, öpmeye, okşamaya başladım.
Ne durumda olduğumu anlatacak sözcük bulamıyorum. Benim durumumda olup, böyle bir olayı yaşamayan birinin beni anlamasının mümkün olabileceğini sanmıyorum.Cinsel organını ağzıma aldım, başımı ileri-geri hareket ettirerek, organının ağzıma girip çıkmasını, ileri-geri kaymasını sağlıyordum. İkimiz de çılgın gibiydik. İki eliyle saçlarıma sımsıkı yapışmış, başımın hareketlerine eşlik ediyordu. Birden organını ağzımdan çekip yandaki koltuğun üzerine çöktü. Mesajı almıştım. Hemen ayağa kalkıp önüne geçtim. Bir an göz göze geldik; kırk yıllık sevgili gibi.. Avuçlarıyla, eteğimin üzerinden bacaklarımı okşamaya başladı. Sonra, bir elini etekliğimin altından içeri sokup, külotlu çorabımın üzerinden bacaklarımın iç kısmında okşamalarını sürdürdü. Aceleyle eteklerimi yukarı doğru toplayıp, bir elimle yukarıda tuttum. Elini oramın yakınında hissettiğimde başım dönmeye başladı. Daha bir dakika geçmemişti ki külotumla birlikte külotlu çorabımın belimden aşağı kaydığını hissettim, kalçamı geriye doğru çekerek engel olmaya çalıştım, ama başaramadım. O çoktan uzanmış, çıplak göbeğimden aşağı doğru öpücükler kondurmaya başlamıştı. İki avucu, pençe gibi kalçalarıma yapışmıştı. Ayakta durabilmek için gücümün son zerrelerini harcıyordum; dilinin ucunu amımın dudaklarında hissettiğimde arkamı dönüp, kendimi kucağına bıraktım ve;
– “Tamam kızım!” dedim kendi kendime, “Hiç kurtuluş yok! Bu iş olacak!”
İki avucu yine kalçalarımdaydı. Bir elimi bacaklarımın arasından uzatıp cinsel organını kavradım. O da beni kalçalarımdan tutup, yukarı doğru kaldırdı. Dimdik duran o sihirli nesneyi orama yaklaştırdım. Heyecandan tiril tiril titriyordum ve çok beceriksizce hareket ediyordum. Güç bela organının başını oramın ağzına hizaladım ve kendimi bıraktım. Cinsel organımın içi, dışı, çevresi öyle istekli, öyle ıslak ve öyle kaygandı ki, üzerine oturduğum anda, Turgutun o tatlı nesnesi içime doğru girmeye başladı ve aşağı-yukarı doğru birkaç hamlenin ardından sonuna kadar gömüldü. Duyulmasına aldırmaksızın «Oohh!» diye bir çığlık attım ve bir an öylece kalakaldım. Bir çelik çubuk gibi içimdeydi ve Turgutun kalp atışlarını içimde duyuyordum. Kıpırtısı beni iyice kendimden geçirdi.
Gücümü biraz toplayıp, vücudumu yukarı-aşağı hareket ettirmeye başladım. O da avuçlarının içinde tuttuğu kalçalarımdan yukarı doğru vücudumu kaldırmama yardımcı oluyordu. Ama tempoyu ayarlama işini bana bırakmıştı. Vücudumun yukarı-aşağı hareketlerine bağlı olarak içimde ileri-geri kayan sert ve dimdik nesnesi beni çılgına çevirmişti. Sanki hayatımda ilk kez bir erkekle birlikte oluyormuşçasına heyecanlıydım. Tanrım! Yasak şeyler niçin bu kadar cazip oluyor? Niçin kocamla olunca böyle güzel değil? Birden aklıma eşim ve çocuğum geldi; bir an büyük bir pişmanlık duydum; kendimden nefret ettim. O yine beni kalçalarımdan yukarı doğru kaldırıyor, cinsel organı yarıya kadar oramın dışına çıkınca yavaşça bırakıyordu. Sihirli nesne içimde ileri-geri kayıp duruyordu. Kapıldığım pişmanlık duygusundan şaşılacak kadar kolayca kurtuldum. Hatta, başımı omzumun üzerinden döndürüp, dudaklarına doğru uzanarak;
– “Öp beni canım!” diye fısıldadım.
Uzun uzun öpüştük. Dillerimiz birbirini okşadı. Sırayla birbirimizin dudaklarını emdik. Az sonra yeniden önüme döndüm ve bu kez daha hızlı bir tempoda vücudumu yukarı-aşağı hareket ettirmeye başladım. Ayaklarını ileri doğru uzatmış, belini yukarı doğru kaldırmıştı ve bu durumda içime gömülen cinsel organını çok daha fazla hissediyor, daha çok tahrik oluyordum.Turgutun cinsel organının içime her gömülmesinde çığlık atmak istiyor, ancak, dışarıdan duyulacağı endişesiyle çığlık atmamak için dudaklarımı ısırıyordum. Bazen dikkatsizlik ediyor, yukarı doğru kaldırdığım kalçalarımı aniden aşağı bırakıyordum ve kalçalarımın onun vücuduna çarpmasıyla birlikte «Şap!» diye bir ses çıkıyordu. Bu ses de bambaşka bir tahrik unsuruydu. Çığlık atmak istiyor, korkudan sürekli olarak dudaklarımı ısırıyordum.Bu arada, o da bir elini kalçalarımda, karnımda, göbeğimde gezdiriyor, diğer elinin parmaklarıyla da klitorisimi okşuyordu.Birkaç dakika sonra vücudu iyice gerildi, nefesi sıklaştı. Kalçalarıma yapıştı, tempoyu kendi denetimine aldı. Öncekilere göre daha tempolu ve daha kuvvetli hareket ettirmeye; her defasında cinsel organı içimde tamamen gömülünceye kadar bastırmaya başladı. Son bir hamle yaptı ki, o çıldırtıcı nesnenin başını sanki midemde hissettim. Hırlamaya benzer bir ses çıkardı ve vücudunu hızlıca aşağı-yukarı hareket ettirdi. Boşaldı. Spermlerinin içime fışkırırken vajina duvarlarına çarpmasını ve onların yapışkan sıcaklığını hissediyordum.
– “Fışkırt! Doldur spermlerini içime!” diye haykırmak geldi içimden, ama yine dudaklarımı ısırıp sustum.
Kendimi onun kucağına bıraktım. Parmağımı oynatacak dermanım kalmamıştı. O, bir eliyle kalçamı, diğer elinin parmağıyla da hafif ve tahrik edici bir şekilde klitorisimi okşuyordu. Aynı zamanda omzumun üzerinden uzanmış kulak mememi yalıyor ve;
– “Harikasın! Harikasın!” diye fısıldıyordu.
Tüm vücudum gerildi, gerildi, gerildi; başım döndü, oda döndü, dünya döndü; bir volkan patladı, deprem oldu, sarsıntılar içinde ben de boşaldım.Öylece ne kadar kaldığımızı anımsamıyorum. Tanrım! Ne müthişti! Bir erkekle birlikte olmanın bu kadar zevkli olabileceğini asla düşünmemiştim. Hâlâ bu müthiş zevkin sırını çözebilmiş değilim ve ulaşabildiğim tek sonuç «yasak edilmişliğin cazibesi».Aceleyle kalktım kucağından. Eğilip, ayakkabılarımın üzerine kaymış olan külotumu ve çorabımı tutup yukarı çektim. Eteklerimi aşağı saldım, düzelttim. Ona doğru döndüm. Eğilip bir veda öpücüğü verip ayrılacaktım ki, endişeli bir yüzle;
– “Biz ne yaptık Seher?” diye sordu. Sesi titriyordu. Bir an ne diyeceğimi şaşırdım;
– “Ama!” diyebildim, “Çok güzeldi! Harikuladeydi!”
Aceleyle kapıya doğru yürüdüm. Dikkatle dışarıyı dinledim, ses seda yoktu; sessizce anahtarı çevirdim. Korkarak kapıyı araladım ve onu olduğu yerde donakalmış bir şekilde bırakarak kendimi dışarı attım.Akşam eve hangi duygular içerisinde gittiğimi anlatmak mümkün değil. Bir yanda en coşkulu anlarımda bile hayal edemeyeceğim bir zevki tatmanın sarhoşluğu, öte yanda eşini başka bir erkekle aldatmış olmanın yaratacağı suçluluk duygusu. Bir yanda «Bu müthiş zevki bir kez daha tadabilecek miyim?» sorusu, öte yanda «duyduğum suçluluk duygusunun beni nereye sürükleyeceği» endişesi. Ama asıl gerçek olan, yakın olan ve somut olan, «Akşam eve gittiğimde eşimin ve oğlumun yüzüne nasıl bakacağım?» sorusu ve bunun yanıtıydı.Ama, kim ne derse desin, o gün olanlar her şeye değerdi.Duyduğum endişelerin hemen hemen hiçbiri akşam eve gittiğimde gerçekleşmedi; çünkü, şaşılacak şey zerre kadar suçluluk duygusuna kapılmamıştım. Hâlâ da böyle bir duyguya kapılmadım ve bunu o olayın doğallığına bağlıyorum. Sanırım, önceden planlamış ve uygulamış olsaydım durum çok farklı olurdu. Yaşadığım kaçamak ne eşime ve oğluma karşı ilişkilerimde, ne özel yaşamımda ve ne de Turgutla sonraki ilişkilerimde en küçük bir değişikliğe yol açmadı. O olay sırasında, çığlık atmamak için ısırılmaktan morarıp yaralar bağlayan dudak kenarlarımla ilgili olarak sorulan ve çoğu imalar içeren sorulara yanıt uydurmaktan başka hiçbir sorun da çıkmadı.Olayın üzerinden iki gün geçtikten sonra Turgutla tekrar karşılaştığımızda, ikimiz de sanki aramızda hiçbir şey olmamış gibi davranmayı başarabildik. Yalnız, işin gerçeği, onu bilmiyorum ama, benim, ne o yarım saatlik kaçamağı, ne de o birlikteliğin tadını ve heyecanını unutmam mümkün değil. Asla…

Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 003185800225